Almanya'da tarihi sorumluluk: Trump ve Musk işin neresinde
Dr. Hüseyin Nazlıkul yazdı...
14-02-2025
Almanya, 23 Şubat 2025 seçimlerine yaklaşırken, ülkenin siyasi geleceği açısından kritik bir dönemeçte bulunuyor. Küresel ölçekte yükselen otoriter ve aşırı sağcı hareketler, Almanya’da da etkisini gösteriyor. Ancak, bu durumun karşısında güçlü bir denge unsuru var: Göçmen kökenli seçmenler. Almanya’daki çok kültürlü toplumun bir parçası olan göçmenler, bu seçimlerde sandığa giderek ülkenin demokratik ve çoğulcu yapısını koruma noktasında belirleyici bir rol oynayabilirler.
GÖÇMENLERİN SEÇİM GÜCÜ: FARKINDA OLMAK VE KULLANMAK
Almanya’da milyonlarca göçmen kökenli insan yaşıyor. Bunların önemli bir kısmı Alman vatandaşı olarak seçme ve seçilme hakkına sahip. Ancak önceki seçimlerde göçmen seçmenlerin sandığa gitme oranı, genel seçmen ortalamasına kıyasla daha düşük kaldı. Bu durum, aşırı sağın ve göçmen karşıtı politikaların yükselmesine zemin hazırlayan bir boşluk yarattı.
Bu noktada temel soru şudur: Göçmen kökenli seçmenler kendi güçlerinin farkında mı? Çünkü siyasette asıl belirleyici unsur yalnızca adaylar ve partiler değil, aynı zamanda seçmenin aktif katılımıdır. Eğer göçmenler, bu seçimlerde yüksek bir katılım oranı gösterir ve çoğulcu, demokratik bir Almanya’dan yana oy kullanırlarsa, aşırı sağın yükselişini engelleyebilirler. Bu, yalnızca bireysel bir tercih değil, Almanya’nın geleceği için kolektif bir sorumluluktur.
AŞIRI SAĞIN YÜKSELİŞİ: DEMOKRASİ VE TOPLUMSAL BARIŞ TEHLİKEDE
Son yıllarda Almanya’da aşırı sağın yükselişi, sadece göçmenleri değil, tüm toplumu etkileyen bir tehdit haline geldi. AfD gibi aşırı sağcı partilerin ve hareketlerin güçlenmesi, sadece göçmen karşıtı politikalarla sınırlı kalmıyor, aynı zamanda Almanya’nın demokratik ve sosyal yapısını da hedef alıyor. Aşırı sağın iktidara daha fazla yaklaşması demek, hukukun üstünlüğünün, özgürlükçü demokratik sistemin ve insan haklarının aşınması anlamına gelir.
Özellikle genç nesillerin, küresel dünyaya entegre olmuş çok kültürlü bir Almanya’yı savunmaları gerekiyor. Almanya, sadece Almanya’dan ibaret değil; küresel ekonominin, Avrupa Birliği’nin ve uluslararası iş gücünün merkezlerinden biri. Aşırı sağın politikaları yalnızca göçmenleri değil, Almanya’nın uluslararası konumunu da zayıflatır. Bu yüzden, aşırı sağın yükselişine dur demek sadece göçmenlerin değil, tüm Almanya’nın meselesidir.
SPD VE SCHULZ: ÇOK KÜLTÜRLÜ ALMANYA İÇİN BİR SEÇENEK
Bu seçimlerde, toplumsal barışı, çoğulculuğu ve sosyal adaleti savunan partilerin başında SPD geliyor. Martin Schulz ve SPD, göçmenlerin topluma entegrasyonu, sosyal adaletin güçlendirilmesi ve aşırı sağın geriletilmesi konusunda net bir tutum sergiliyor. Göçmen kökenli seçmenlerin, kendi haklarını ve yaşam tarzlarını savunan bir siyaset çizgisini desteklemeleri, yalnızca kendi gelecekleri için değil, Almanya’nın demokratik yapısını korumak için de hayati öneme sahiptir.
SPD gibi sosyal demokrat partiler, göçmenlerin ekonomik ve toplumsal hayata aktif katılımını teşvik eden politikalarıyla aşırı sağın panzehiri olabilir. Almanya’da eğitim, istihdam, sosyal haklar ve vatandaşlık konularında daha kapsayıcı bir yaklaşımı savunan bu tür politikaların devam edebilmesi için göçmen seçmenlerin desteği büyük önem taşıyor.
Almanya’da yaşayan göçmenler için SPD’nin parti programında yer alan bazı adımlar büyük önem taşıyor. Özellikle yeni vatandaşlık yasası, göçmenlerin toplumun tam anlamıyla bir parçası olabilmesi adına tarihi bir gelişme. Bu düzenlemeyle, yıllardır Almanya’da yaşayan ve çalışan birçok insan artık tam vatandaşlık haklarına sahip olabilecek. Bu, yalnızca bireysel haklar açısından değil, aynı zamanda toplumsal bütünleşme açısından da önemli bir adım. Aynı zamanda, düzensiz göçü kontrol altına alırken, Almanya’da çalışmak isteyen nitelikli göçmenler için kapıların açık tutulması da göç politikalarında dengeli bir yaklaşımı gösteriyor.
Ekonomik olarak ise, asgari ücretin saat ücretinin 12 Euro’ya yükseltilmesi, özellikle düşük gelirli göçmenler için maddi güvence sağlıyor. Ayrıca, uygun fiyatlı konut politikaları ve düşük-orta gelirli vatandaşlara yönelik vergi indirimleri, hayat pahalılığıyla mücadelede önemli bir rol oynuyor. SPD, aynı zamanda çocuklu aileleri de destekleyerek, daha fazla çocuk yardımı ve daha iyi eğitim imkânları sunmayı hedefliyor. Bu, göçmen aileler için çocuklarının geleceğini güvence altına almak adına büyük bir fırsat.
Eğitim ve iş dünyasında eşitlik sağlamak da SPD’nin öncelikleri arasında. Mesleki eğitim imkanlarının artırılması, kadın ve erkek arasındaki fırsat eşitliği, dijitalleşme ve bürokrasinin azaltılması gibi reformlar, özellikle göçmen kökenli bireylerin daha hızlı entegrasyonunu kolaylaştırabilir. Aynı zamanda ırkçılıkla ve aşırı sağla mücadelede güçlü bir duruş sergilemeleri, göçmenlerin güvenli ve adil bir toplumda yaşamaları için kritik öneme sahip. Tüm bu politikalar, Almanya’da yaşayan göçmenlerin haklarını ve yaşam kalitesini artırmayı hedefliyor ve bu nedenle SPD’nin programı bizler için büyük bir anlam taşıyor.
TRUMP VE MUSK’TAN KORKMAK YERİNE KENDİ GÜCÜMÜZÜN FARKINDA OLALIM
Son yıllarda dünyada popülist ve otoriter eğilimler giderek güç kazanıyor. ABD’de Trump, teknoloji dünyasında Elon Musk gibi isimler, ekonomik ve siyasi arenada büyük güç sahibi. Ancak asıl soru şu: Biz, onların gücünden korkmalı mıyız, yoksa kendi gücümüzü mü fark etmeliyiz?
Göçmenler, küresel dünyanın en büyük politik topluluğu. Avrupa’da, ABD’de, Kanada’da, Avustralya’da ve daha birçok ülkede göçmenler siyaseti belirleyebilecek bir demografik güce sahip. Ancak bu gücün farkında olmak ve onu organize bir şekilde kullanmak gerekiyor. Almanya seçimleri, bu bilinci geliştirmenin ve demokratik katılımı artırmanın kritik bir dönemi olabilir.
ALMANYA’DA SEÇİMLER HAKKINDA KISA BİR BİLGİLENDİRME
Almanya’da seçimler demokratik sürecin temel taşlarından biridir ve belirli aralıklarla gerçekleştirilmektedir. Federal Parlamento (Bundestag) seçimleri her dört yılda bir yapılırken, Avrupa Parlamentosu ve çoğu eyalet parlamentosu (Landtag) seçimleri beş yılda bir düzenlenir. Ancak Bremen Eyalet Parlamentosu (Bremische Bürgerschaft) bu genel kuralın dışındadır ve dört yılda bir seçilmektedir. Seçim tarihleri anayasayla belirlenen birkaç aylık bir zaman dilimi içinde gerçekleştirilmek zorundadır. Kesin tarihler ise genellikle seçimden bir yıl önce duyurulmaktadır.
Bu seçimler, Almanya'da yaşayan herkes için büyük bir öneme sahiptir, çünkü siyasi dengeleri belirleyerek ülkenin geleceğine yön verir. Ancak özellikle Türk kökenli seçmenlerin katılım oranı ne yazık ki oldukça düşük seviyelerde kalmaktadır. Oysa seçimler, göçmen topluluklarının seslerini duyurması ve haklarını koruyabilmesi için önemli bir fırsattır. Bu nedenle, göçmen kökenli Alman vatandaşların seçim takvimlerini takip etmeleri ve özellikle de bu seçimde 23 Şubat 2025 tarihinde sandık başına giderek demokratik haklarını kullanmaları büyük önem taşımaktadır.
ALMANYA SEÇİM SİSTEMİ VE GÖÇMENLER İÇİN ÖNEMİ
Almanya’daki federal seçimlerde seçmenler iki oy kullanır: Erststimme (Birinci Oy) ve Zweitstimme (İkinci Oy). Bu iki oy, farklı işlevlere sahiptir ve seçim sonuçlarının nasıl şekilleneceğini belirler. Göçmen kökenli seçmenler için bu oyların doğru kullanımı, aşırı sağa karşı güçlü bir duruş sergilemek açısından kritik bir öneme sahiptir.
Erststimme (Birinci Oy): Direkt Temsilci Seçimi
Birinci oy ile seçmenler, yaşadıkları seçim bölgesinde (Wahlkreis) doğrudan bir adayı seçerler. Bu aday, eğer bölgedeki oyların çoğunluğunu alırsa doğrudan Bundestag’a girer ve partisi için bir sandalye kazanmış olur. Önceki seçim sisteminde, bir seçim bölgesinde en fazla oyu alan aday kesin olarak seçiliyordu.
Ancak 2024 yılında yapılan reformlarla birlikte, artık bu adayın Bundestag’a girebilmesi için partisi o eyalette yeterli Zweitstimme (İkinci Oy) oranına sahip olmalıdır. Bu değişiklik, özellikle aşırı sağ partilerin daha fazla sandalye kazanmasını engelleyebilmek adına stratejik oy kullanımını önemli hale getirmiştir.
ZWEİTSTİMME (İKİNCİ OY): PARTİLERİN GÜCÜNÜ BELİRLER
İkinci oy, doğrudan bireysel adayları değil, seçmenlerin tercih ettiği partiyi desteklemek için kullanılır. Bu oy, Almanya’daki federal mecliste (Bundestag) partilerin kaç milletvekili ile temsil edileceğini belirleyen en kritik oydur.
Zweitstimme, partilerin toplam sandalye sayısını belirlediği için göçmenler açısından büyük önem taşır. Eğer göçmen haklarını, sosyal adaleti ve eşitliği savunan bir partinin mecliste güçlü bir şekilde temsil edilmesini istiyorsak, bu oyumuzu bilinçli kullanmalıyız.
GÖÇMEN SEÇMENLER İÇİN STRATEJİK OY KULLANIMI
Aşırı sağ partilerin yükselişi ve göçmen karşıtı politikaların güçlenmesi, seçimlerde nasıl oy kullandığımızı daha da önemli hale getiriyor. Almanya’daki göçmen kökenli seçmenlerin, toplumsal barışın korunması ve ayrımcı politikaların engellenmesi için her iki oyu da demokratik ve sosyal adaleti savunan partilere vermesi kritik bir gerekliliktir.
SPD (Sosyal Demokrat Parti) gibi göçmen dostu politikalar izleyen partilere hem Erststimme hem de Zweitstimme ile oy vermek, aşırı sağın gücünü kırmak için en etkili yöntemlerden biridir.
Erststimme ile SPD’nin doğrudan adayının kazanmasını sağlayabiliriz.
Zweitstimme ile SPD’nin genel olarak daha fazla milletvekili çıkarmasına katkıda bulunabiliriz. Bu nedenle, göçmenler olarak haklarımızı koruyacak ve toplumsal eşitliği savunacak partilere iki oyumuzu da vermek, geleceğimizi doğrudan etkileyecek kritik bir adımdır.
SONUÇ: GEÇ OLMADAN HAREKETE GEÇMELİYİZ
Almanya’da yaşayan göçmenler ve özellikle de Türk kökenli Alman vatandaşları için bu seçimler, sadece bir oy vermekten ibaret değil. Bu, Almanya’nın geleceğini şekillendirme fırsatı. Eğer aşırı sağın yükselmesini istemiyorsak, eğer çok kültürlü, demokratik ve hoşgörülü bir Almanya’da yaşamak istiyorsak, geç olmadan harekete geçmeliyiz.
Oy kullanmak, sadece bir hak değil, aynı zamanda bir sorumluluktur. Göçmenler olarak, bu seçimin önemini kavrayarak, demokratik haklarımızı savunmalı ve Almanya’nın çok kültürlü yapısını korumak için güçlü bir şekilde sandığa gitmeliyiz. Çünkü bizim kaderimiz, bizim elimizde.
Odatv.com