Konu: Almanya'nın geleceği... Bir buçuk milyon Türk'e çağrı var
Dr. Hüseyin Nazlıkul yazdı...
10-02-2025
Avrupa ve dünya genelinde aşırı sağın yükselişi artık yalnızca siyasi bir eğilim değil, toplumsal barışı tehdit eden ciddi bir kriz haline gelmiştir. Almanya’da yaklaşan seçimler, bu krizin en belirgin yaşandığı yerlerden biri olacak. Almanya’nın tarihsel olarak kazandığı demokratik, çok kültürlü ve insancıl değerleri koruyabilmesi için göçmenlerin sandığa gitmesi hayati önem taşımaktadır. AfD ve benzeri aşırı sağ partiler, yalnızca göçmenleri değil, Almanya’nın demokratik yapısını ve Avrupa’daki lider rolünü de tehdit etmektedir. Bu nedenle, tüm göçmenler ve özellikle 1,7 milyon Türk asıllı seçmen, bu seçimlerde aktif rol alarak aşırı sağın önünü kesmelidir.
Almanya, tarih boyunca farklı kimliklerin bir arada yaşadığı, çeşitliliği ve diplomatik gücüyle öne çıkan bir ülke olmuştur. Willy Brandt’ın “Doğu Politikası” ile başlayan, Helmut Schmidt, Helmut Kohl ve Gerhard Schröder gibi liderlerin Avrupa ve dünya ile entegrasyon vizyonu, Angela Merkel döneminde zirveye ulaşmıştır. Almanya, çok kültürlü yapısı sayesinde ekonomik ve diplomatik olarak güçlenmiş, dünya sahnesinde bir güven unsuru olmuştur. Ancak son yıllarda, bu denge sarsılmakta ve aşırı sağın yükselişi ile birlikte Almanya fabrika ayarlarından uzaklaşmaktadır. Bu seçim, Almanya’nın geçmişte kazandığı demokratik değerlerine dönmesi için bir fırsattır ve bunu ancak göçmenlerin kararlı bir şekilde sandığa gitmesi sağlayabilir.
Bu noktada, Türk kökenli seçmenlerin belirleyici bir güce sahip olduğunun farkına varması gerekmektedir. Aşırı sağın güçlenmesi halinde en büyük zararı görecek olanlar göçmenlerdir. AfD ve benzeri partiler, sadece siyasi değil, toplumsal düzeyde de ayrımcılığı körüklemekte, göçmenleri hedef göstermekte ve sosyal haklarını kısıtlamayı amaçlamaktadır. Bugün Almanya’da yaşayan göçmenler, yalnızca bu ülkede misafir konumunda değil, Almanya’nın ekonomisini, eğitim sistemini ve toplumsal yapısını oluşturan temel unsurlar arasında yer almaktadır. Bu nedenle, Türk kökenli seçmenlerin sandığa giderek, özellikle çok kültürlü yaşamı destekleyen partilere oy vermesi gerekmektedir.
ALMANYA SEÇİMLERİ: AŞIRI SAĞIN KÜRESEL YÜKSELİŞİNE KARŞI BİR DENGE UNSURU
ABD’de Donald Trump’ın yeniden seçilmesi ve göreve gelmesi, küresel siyasette aşırı sağın daha da güçlenmesine yol açabilecek bir dönemi işaret ediyor. Trump ve ekibinde yer alan isimler, Elon Musk gibi güçlü sermaye sahiplerinin de desteğiyle, demokratik değerleri zayıflatma pahasına her türlü siyasi ve ekonomik kuralı hiçe sayan bir yaklaşım sergiliyor. Bu düzen, diplomasiyi zayıflatıp uluslararası iş birliği yerine kutuplaşmayı beslerken, küresel düzenin sürdürülebilirliğini de tehdit etmektedir. Bu nedenle, Almanya’daki seçimler yalnızca Almanya için değil, tüm dünya için bir kazanım olabilir. Almanya, ABD’nin kayıtsız şartsız peşine takılan bir ülke değil, Avrupa’nın demokratik değerlerini koruyan ve uluslararası hukuka dayalı bir dünya düzenini savunan bir aktör olmalıdır.
Angela Merkel’in liderliğinde Almanya, ABD’nin aşırı müdahaleci politikalarına karşı bağımsız ve dengeli bir dış politika izleyerek, Avrupa’nın kendi çıkarlarını gözeten bir tutum geliştirmesine öncülük etmiştir. Ancak günümüzde Almanya’nın bu dengeli duruşunun tehdit altında olduğu görülmektedir.
Almanya’nın yeniden diplomasiyi eksenine alan, Avrupa Birliği’nin önemini kavrayan ve küresel barış için sorumluluk üstlenen bir yol haritasına ihtiyacı vardır. Bu seçimde aşırı sağın yükselişini durdurmak, Almanya’nın uluslararası alandaki bağımsız duruşunu koruması ve Avrupa’nın demokratik değerlerini muhafaza etmesi açısından kritik bir dönemeç olacaktır.
Bu bağlamda, ABD’nin pervasız politikalarına dur demenin en etkili yollarından biri, Almanya’daki seçimlerde bilinçli bir şekilde oy kullanmaktır. Almanya’nın, aşırı sağın etkisinde kalan ve popülist söylemlerle yönetilen bir ülke haline gelmesi, yalnızca Almanya’nın değil, Avrupa’nın ve dünyanın geleceği için büyük bir kayıp olacaktır. Bu yüzden tüm seçmenler, özellikle de göçmenler, oylarının sorumluluğunu bilerek sandığa gitmeli ve demokratik değerleri koruyan bir hükümetin oluşmasına katkıda bulunmalıdır. Bu seçim, Almanya’nın bağımsız duruşunu koruyarak, küresel siyasette denge unsuru olmaya devam etmesi açısından tarihi bir fırsattır.
CDU’NUN SAĞ KAYIŞI VE AFD İLE YAKINLAŞMASI: BİR TEHDİT
CDU’nun Genel Başkanı ve Şansölye adayı Friedrich Merz, geçtiğimiz Eylül ayında yaptığı bir açıklamada AfD gibi aşırı sağ partilerle hiçbir temasta bulunmayacaklarını açıkça beyan etmişti. Ancak, son iki haftadır bu partilerle temas halinde olduğuna dair haberler basına yansımaktadır. Bu, CDU gibi merkezi bir partinin yalnızca birkaç oy uğruna aşırı sağa yönelmesi açısından büyük bir tehlike arz etmektedir. Merkel döneminde güvenilir, demokratik değerlere bağlı ve çok kültürlü topluma duyarlı bir parti olarak öne çıkan CDU’nun, bu mirası koruması gerekir. Ancak göçmen politikalarında aşırı sağ çizgisine yaklaşan bir CDU’nun, Türk ve diğer göçmen kökenli seçmenler için güvenilir bir seçenek olmaktan çıktığını unutmamak gerekir.
Göçmen politikalarına karşı olan partilerden uzak durmak, gelecekte sosyal hakların, ekonomik fırsatların ve toplumsal huzurun korunması açısından önemlidir. CDU’nun sağa kayışı affedilemez bir hata olurken, Yeşiller Partisi de özellikle Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un izlediği sert dış politika nedeniyle hem Almanya hem de Avrupa için büyük kayıplara yol açmıştır. Yeşiller, özellikle mülteciler ve göçmenler için geçmişte umut verici bir parti olarak görülüyordu. Ancak, iktidara geldiklerinden bu yana katı ve rijit politikaları nedeniyle eleştirilmektedirler. Bu yüzden Yeşiller’in esnek ve uzlaşmacı bir çizgiye dönmesi Almanya’nın uluslararası itibarını yeniden kazanması açısından kritik olacaktır.
SPD VE ÇOK KÜLTÜRLÜ ALMANYA: GÖÇMENLER İÇİN GÜVENLİ BİR GELECEK
Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD), uzun yıllardır çok kültürlü yapıyı destekleyen ve göçmenlerin topluma entegrasyonunu güçlendiren bir parti olmuştur. Bu seçimde de SPD’nin programı, göçmenlerin haklarını güvence altına almayı, toplumsal uyumu sağlamayı ve ayrımcılığı önlemeyi amaçlayan politikalarla öne çıkmaktadır. Özellikle, eğitimde fırsat eşitliği, çalışma hayatında ayrımcılıkla mücadele ve vatandaşlık süreçlerinin kolaylaştırılması gibi konular, SPD’nin göçmen dostu politikalarının merkezinde yer almaktadır. SPD, Almanya’yı çeşitliliğiyle güçlü bir ülke haline getirmek için göçmenlerin sosyal, ekonomik ve siyasi katılımını artırmayı hedeflemektedir.
Bu seçim sürecinde SPD, aşırı sağın yükselişine karşı en güçlü duvarı ören partilerden biri olarak, AfD gibi aşırı sağ hareketlerin göçmen karşıtı politikalarına net bir şekilde karşı durmaktadır. SPD’nin liderleri, Almanya’nın göçmenler ve yerliler arasında toplumsal barışı koruyarak ekonomik büyümeyi sürdürebileceğini açıkça vurgulamaktadır. Parti, vatandaşlık alma sürecini kolaylaştırmak, çifte vatandaşlık hakkını genişletmek ve yabancı kökenli bireylerin Alman toplumuna tam anlamıyla entegrasyonunu sağlamak adına somut adımlar atmayı taahhüt etmektedir. Bu politikalar, Almanya’da yaşayan Türk kökenli ve diğer göçmen toplulukları için büyük bir güvence niteliğindedir.
SPD’nin ekonomik politikaları da göçmenlerin entegrasyonunu güçlendirmeye yönelik bir perspektif sunmaktadır. Parti, göçmenlerin istihdamda eşit fırsatlara sahip olmasını sağlamak, iş piyasasında ayrımcılığı engellemek ve mesleki eğitim olanaklarını artırmak için kapsamlı projeler geliştirmektedir. Ayrıca, SPD'nin yerel yönetimlerde göçmenlerin daha fazla temsil edilmesini teşvik eden politikaları, çok kültürlü yapıyı koruma açısından büyük bir önem taşımaktadır. Bu nedenle, Almanya’da yaşayan göçmenler için SPD, demokratik değerlere ve toplumsal barışa bağlı güvenilir bir siyasi seçenek olarak öne çıkmaktadır.
GÖÇMENLER VE TÜRK SEÇMENLER İÇİN ÇAĞRI: SANDIĞA GİTMEK HAYATİ ÖNEM TAŞIYOR
Sonuç olarak, Almanya’daki tüm göçmenlerin, özellikle de 1,7 milyon Türk asıllı seçmenin, yaklaşan seçimlerde sandığa gitmesi büyük bir zorunluluktur. Aşırı sağın yükselişine dur diyebilecek en büyük güç, sandık başına giden ve demokratik haklarını kullanan göçmen seçmenlerdir. Bu korku duvarlarını yıkabiliriz ve Almanya’nın çok kültürlü yapısını, sosyal adalet anlayışını ve Avrupa’daki lider rolünü koruyabiliriz.
Özellikle SPD gibi çok kültürlü toplum yapısını destekleyen ve göçmenlerin Almanya’da daha güçlü bir yer edinmesini sağlayacak politikaları benimseyen partiler etrafında birleşmek en doğru strateji olacaktır. Oy kullanmak sadece bir tercih değil, aşırı sağın yükselişini durdurmak adına bir zorunluluktur. Tüm seçmenlerin, sadece kendi oylarını kullanmakla kalmayıp, çevrelerindeki insanları da sandığa götürmeye teşvik etmeleri gerekir. Ancak bu şekilde çok kültürlü Almanya’yı ve Avrupa’nın demokratik değerlerini koruyabiliriz.
Odatv.com