Yeni koalisyonu bekleyen görev: Rusya'yla diyalog... AfD marjinallikten çıktı

Dr. Hüseyin Nazlıkul yazdı...

Almanya, 23 Şubat 2025 genel seçimlerinde çalkantılı bir süreci geride bıraktı. Seçim sonuçları, CDU’nun liderliğinde SPD ile bir “Büyük Koalisyon” (Große Koalition) ihtimalini doğururken, aşırı sağcı AfD’nin oy oranlarını artırması Avrupa’daki siyasi dengeleri de sarsıcı bir şekilde etkiledi. Özellikle Almanya’nın iç politik istikrarı, Avrupa Birliği’nin geleceği ve uluslararası ilişkiler açısından bu koalisyonun önemi büyük. Ancak bu süreçte göçmen seçmenlerin düşük katılımı, demokratik sorumluluk açısından önemli eleştirilere yol açıyor. Almanya’nın iç dinamiklerini yeniden inşa etmesi gerektiği kadar, dış politikada da daha esnek ve diplomasiye dayalı bir çizgiye dönmesi şart. Özellikle SPD’nin dış politikada “fabrika ayarlarına” dönmesi, Almanya’nın uluslararası sahnede dengeli ve gerçekçi bir aktör olarak konumlanmasını sağlayabilir.

CDU-SPD KOALİSYONU: ALMANYA VE AVRUPA İÇİN NEDEN ÖNEMLİ?

Seçim sonuçlarının ardından CDU lideri Friedrich Merz, SPD ile hızlı bir şekilde koalisyon görüşmelerine başlamak istediğini belirtti. SPD’nin seçimlerde üçüncü sıraya gerilemesi ve Başbakan Olaf Scholz’un görevini bırakacağını açıklaması, SPD içerisinde yeni bir liderlik yapılanmasına işaret ediyor. CDU ve SPD arasındaki koalisyon, Almanya’nın geleceği açısından kritik bir adım olarak görülüyor. Bu koalisyonun önemi birkaç temel noktada toplanabilir:

1. İç Politikada İstikrar: Almanya, ekonomik durgunluk, enerji krizi ve sosyal kutuplaşma gibi ciddi sorunlarla karşı karşıya. CDU ve SPD’nin birlikte yöneteceği bir hükümet, ülkeyi bu krizlerden çıkarmak adına daha dengeli ve merkezci bir yönetim sunabilir.

2. Aşırı Sağın Önüne Geçilmesi: AfD’nin yüzde 20,8 gibi ciddi bir oy oranına ulaşması, Almanya’da aşırı sağın artık marjinal bir hareket olmaktan çıktığını gösteriyor. CDU-SPD koalisyonu, demokratik değerleri korumak ve aşırı sağın sistem içindeki etkisini sınırlamak adına kritik bir denge unsuru olacaktır.

3. Avrupa Birliği ve NATO İçin Dengeli Bir Almanya: Avrupa’da artan milliyetçilik dalgası ve AB’nin geleceği açısından Almanya’nın güçlü ve istikrarlı bir hükümet tarafından yönetilmesi büyük önem taşıyor. CDU-SPD hükümeti, Almanya’nın Avrupa’daki lider konumunu koruyarak AB’nin istikrarını sağlamlaştırabilir.

GÖÇMENLERİN SEÇİME KATILIM SORUMLULUĞU

Bu seçim sürecinin en dikkat çekici yönlerinden biri, Almanya’daki göçmen kökenli seçmenlerin sandığa beklenenden daha düşük oranda gitmesiydi. Yaklaşık 10 milyon göçmen kökenli seçmene sahip Almanya’da, bu grubun seçimlerde daha aktif olması beklenirken, katılım oranları % 40‘in altında kaldı.
Göçmenlerin siyasi süreçlere ilgisizliği ve sorumsuzca davranarak sandığa gitmemesi, demokratik sistemde ciddi bir eksikliğe neden oluyor. Eğer göçmen seçmenler daha yüksek bir oranda katılım sağlasaydı, AfD gibi aşırı sağ partilerin yükselişini engellemek ve SPD-Yeşiller gibi göçmen dostu partilerin daha güçlü bir şekilde temsil edilmesini sağlamak mümkün olabilirdi.

Göçmen seçmenlerin düşük katılımının başlıca nedenleri:

• Temsil Sorunu: Göçmen topluluklarının Alman siyasetinde yeterince temsil edilmediği algısı, seçmenlerin ilgisizleşmesine neden oluyor. Ancak siyaset, katılım olmadan değiştirilemez.

• Aşırı Sağın Yükselişi Karşısında Sessizlik: AfD gibi partilerin yabancı karşıtı politikalarına rağmen, göçmenlerin büyük bir kısmının bu tehdide karşı sessiz kalması ve sandığa gitmemesi büyük bir çelişki yaratıyor.

• Bilgi Eksikliği: Seçim süreçlerine dair yeterli bilgilendirmenin yapılmaması, özellikle yeni vatandaşlık kazanmış göçmenler için seçime katılımı zorlaştırıyor.

Bu bağlamda, göçmen topluluklarının sorumluluk bilinciyle hareket etmesi ve Almanya’daki siyasi süreçlerde daha etkin bir rol alması gerekiyor. Eğer sandıkta temsil edilmezlerse, haklarını savunan partilerin güçsüzleşmesi ve aşırı sağın daha da yükselmesi kaçınılmaz olacaktır.

ALMANYA’NIN DIŞ POLİTİKADA ESNEKLİK KAZANMASI ŞART

Seçimlerin ardından kurulacak CDU-SPD koalisyonunun en önemli görevlerinden biri de Almanya’nın dış politikasını yeniden şekillendirmek olacaktır. Son yıllarda Almanya, dış politikada giderek daha rijit bir çizgiye kayarak, özellikle Ukrayna Savaşı ve Rusya ile ilişkiler konusunda tek boyutlu bir tutum sergiledi. Ancak bu sert politikalar, Almanya’nın hem ekonomik çıkarlarına zarar verdi hem de diplomatik etkisini zayıflattı.

Bu bağlamda, SPD’nin dış politikada “fabrika ayarlarına” dönerek daha esnek ve çok boyutlu bir diplomasi anlayışı benimsemesi gerekmektedir. Bunun için:

1. Diplomasiyi Öncelik Haline Getirmek: Almanya’nın dış politikası, sert söylemler ve katı yaptırımlar yerine diplomatik müzakerelere dayalı bir çizgiye evrilmelidir.

2. Ukrayna Konusunda Dengeli Bir Tutum: Almanya, Ukrayna’ya destek verirken, aynı zamanda Rusya ile diyalog kapısını açık tutmalıdır. Berlin’deki Alman Dışişleri Bakanlığı ve elçiliklerde Ukrayna bayrağının dalgalandırılması gibi sembolik adımlar yerine, barışçıl çözüm yolları ön plana çıkmalıdır.

3. Transatlantik İlişkiler ve Avrupa’nın Kendi Gücü: Almanya, NATO ve ABD ile güçlü ilişkilerini korurken, aynı zamanda Avrupa’nın kendi bağımsız savunma kapasitesini geliştirmeye öncelik vermelidir.

Bu değişiklikler, Almanya’nın küresel arenada daha etkili bir aktör olmasını ve ekonomik çıkarlarını koruyarak uluslararası krizlerde dengeleyici bir rol üstlenmesini sağlayacaktır. Almanya, seçim sonuçlarıyla yeni bir döneme giriyor. CDU ve SPD arasındaki koalisyon, ülkenin istikrarını koruma ve Avrupa’daki liderliğini sürdürebilme açısından büyük bir öneme sahip. Ancak bu süreçte göçmenlerin sandığa gitmemesi, demokratik süreçlere katılım açısından büyük bir eksiklik olarak karşımıza çıkıyor.

Eğer göçmen toplulukları, kendilerini ilgilendiren politikalara dair söz sahibi olmak istiyorsa, siyasi katılımı bir sorumluluk olarak görmeli ve Almanya’nın geleceğine yön vermelidir.

Öte yandan, Almanya’nın dış politikada daha esnek ve diplomatik bir çizgiye yönelmesi gerekiyor. SPD’nin fabrika ayarlarına dönerek daha rasyonel ve çok taraflı bir politika izlemesi, Almanya’nın uluslararası sahnedeki gücünü artıracaktır. Sembolik jestler yerine somut diplomatik adımlar atılmalı, Almanya’nın dengeleyici bir aktör olarak hareket etmesi sağlanmalıdır.

Sonuç olarak, Almanya için en önemli mesele, hem iç politikada istikrarı sağlamak hem de dış politikada daha esnek ve gerçekçi bir yol haritası çizmektir. CDU-SPD koalisyonu, bu sürecin anahtarı olabilir ancak bunun için hem hükümetin hem de toplumun sorumluluk alması şarttır.

Odatv.com