BLOG Hastalık Olduğunda Vücutta Neler Oluyor? Sağlığımız; bütün organ sistemlerinin arasındaki istikrarlı ve hassas bir şekilde sürdürülen dengenin bozulması durumunda tehlikeye girer. Sağlığımız; bütün organ sistemlerinin arasındaki istikrarlı ve hassas bir şekilde sürdürülen dengenin bozulması durumunda tehlikeye girer. Tabii ki yaralanmalar ya da zehirli maddelerle de hastalıklar meydana gelebilir. Ancak uzun süre maruz kalınmış ve yeterli dinlenme şansı bulunamamış aşırı yüklenmeler de hastalık sebebi olabilir. Normal şartlarda vücudumuz acil bir durum olsa dahi hayati öneme sahip süreçleri sorunsuzca sürdürmektedir. Mesela bir kazada kolumuzu kırdığımız zaman nefes alıp verişimiz ve sindirim sistemimiz hiçbir şey olmamış gibi devam eder. Bütün bunlara ek olarak vücut iyileşme sürecinin ağır yükünü de üstlenmek zorundadır. İşte bu gibi durumlara ek olarak sağlığı tehdit eden ilave yüklenmeler ortaya çıkarsa sistem bozulur. Tüm bu süreçlerde sinir sistemimiz çok önemli bir role sahiptir. Hastalığın temelinde, sinir sisteminin yanı sıra “bağ dokusunda yerleşmiş olan ve beden tarafından atılamayan toksinler” gibi vücudumuzda biriken yıkım ürünlerinin de önemli rolü vardır. Kişinin rahatsızlığı her ne olursa olsun bedenden bu toksinler uzaklaştırılamıyor ve bedenin sahip olması gereken düzen (regülasyon) sağlanamıyorsa bir adım sonrasında organlarda ve dokularda fonksiyonel düzensizlikler meydana gelecek, bu düzensizlikler uzun süre devam ettiğinde kronik hastalıklar şeklinde kendini gösterecek ve organlarda yapısal hasarlar oluşacaktır. Hastalıkların en önemli belirtilerinden biri olan AĞRI duyusu tamamen sinirsel mekanizmalarla oluşur. Ağrı sempatik sistemin katılımı olmadan olmaz. Ağrı konusunda yapılan yeni ve kapsamlı çalışmalar, nöralterapi alanında 100 yıldan fazladır yapılan gözlemleri doğrular niteliktedir. Evde yaptığımız bir tamir çalışması sırasında çekiçle çivi yerine başparmağımıza vurunca ya da sporda ayağımızı burkunca bağımsız sinir noktaları (uçları) olarak tanımladığımız, bağ dokusunda serbest olarak sonlanan sempatik sinirler aktive olur. Bu sinir uçları “nosi reseptörler” olarak adlandırılır. Büyük oranda ciltte, kaslarda ve iç organlarda bulunurlar. Sinir lifleri omuriliğe ve beyne bağlıdır. Sakatlanma durumunda, bu sinir uçları “uyarı sinyali” olarak acı hissini (bilgisini) gönderir. 120 m/sn hızında olan bu sinyal, sinir liflerinden vücuda bildirilir ve vücut hemen tepki verir. Biz de zarar veren şeyden uzaklaşırız ya da yaptığımız işi bırakırız. Bu durumda sakatlanmış olan kısım korunmuş olur. Beyin eldeki bir sakatlık ya da ayaktaki burkulma (zorlama) durumunda hemen hareketsizlik ilan eder. Sistem kendini koruma programına alır. Sakatlık iyileşir iyileşmez, ağrı sinyali ortadan kaybolur. Hareketsizlik sinyali biter. Sinir ağları sakinleşir ve ağrı azalır. Bununla birlikte hastalıkların oluşumunda bazen ağrı ile kendini belli etmeyen durumlar olabilir ya da tam olarak iyileşememiş “mide ya da bademcik” gibi iç organlarda iltihaplanmalar söz konusu olabilir. Bu sessiz iltihaplanmalar, tıpkı için için yanmakta olan bir kor gibi tepki vermez, ancak sinir lifleri vasıtasıyla devamlı “sessiz sinyaller” yayar. Bazı durumlarda ise bu organlar etraflarına toksik maddeleri ya da hastalık taşıyıcı ajanları yayar. Tüm olanlara rağmen bizler hiçbir şey fark etmeyiz; ta ki vücut güçsüzleşene ve bu sorunların üstesinden gelemeyecek düzeye gelene kadar. İşte o zaman bu yanan kor ateş birden alevlenir. Örneğin; zararsız olan basit bir enfeksiyon (soğuk algınlığı) ya da iş stresi gibi bir durumda direnç kapasitesi ortadan kalkar ve hastalık belirtileri ortaya çıkar. Bu durumda vücutta beklenmedik tepkimeler oluşabilir. Çünkü sinir yolları ve özellikle de sempatik sistem, saklanıp belirti vermeyen bu hastalık sürecinden dolayı aşırı yorgundur ve olması gerektiğinden fazla yüklenmiştir. Hal böyle olunca da yanlış yönlendirmeler ya da sinir ağlarının tümünde kısa devreler meydana gelir. Bundan dolayı ağrılar ya da şikâyetler genelde sorunun olduğu yerde değil, vücuttaki başka bir yerde ortaya çıkmaya başlar. Bu durum ise, hastanın doktora müracaat ettiği şikâyetinin aslında görünmeyen başka bir hastalığa ait olduğu anlamına gelir. O zaman da hastalığın teşhisi ve dolayısıyla tedavisi zorlaşır. Bu zorluk, hastalığa sebep olan asıl etkenlerin izini bulmayı bir hırsız-polis oyununa çevirir. HASTALIK OLDUĞUNDA VÜCUT NASIL DAVRANIYOR? Bedenin sağlıklı olabilmesi için kendini sürekli düzenlemesi ve otomatik olarak tamir etmesi temeline dayanan bütüncül bir tedavi yaklaşımı benimsenmelidir. Tamamlayıcı tıbbın duayeni olan, benim de tamamlayıcı tıp ile tanışmamda ve bu alanda gelişmemde büyük emeği geçen rahmetli hocam Prof. Dr. Herget, bu yaklaşımı nöro-vejetatif ortamda tedavi olarak tanımlardı. Ben de yaptığım bu tedavilerin toplamına Nöro-Vejetatif Matriksin (Bağ Dokusu ve Temel Madde Sistemi) Tedavi ile Regülasyonu diyorum. Burada nöralterapiyi temel alarak bağ dokusunun temizlenmesi ve regülasyonu için diğer uyarı tedavilerinin de devreye girmesi söz konusudur. Nöro-Vejetatif Matriks Tedavi Regülasyonu uygulandığında beden “kendi kendini iyileştirmek” üzere teşvik edilir ve böylece regülasyon düzensizliğine neden olan engeller veya tıkanıklıklar ortadan kaldırılır. Bu bütüncül yaklaşım, aynı zamanda sağlığın güçlendirilmesidir. Burada asıl amaç, hastalıkla mücadeleden çok, insanın sürekli sağlıklı kalması ve hastalanmaması için bedeni desteklemektir. Hastalıklar birdenbire ortaya çıkmaz. Çoğu kez altta yatan pek çok küçük olumsuz uyarıdan ve başlangıçta bizi zorlamayan ya da farkında olmadığımız toksin yükünden kaynaklanırlar. Organlarımızın tümü, sinir sistemi ve omurilik ile entegre bir şekilde bağlantılıdır. Bel omurları arasındaki çıkış noktalarından (açıklıklardan) sinir uçları çiftler halinde sağa ve sola doğru omuriliği terk eder ve buradan ilerleyerek, kaslara, eklemlere, ligamanlara, tendonlara, dolaşım sistemine ve iç organlara ulaşır. Organlardan da dallanarak kasların içlerine ve deri katmanlarına gider. Burada her santimetrede 200 sinir ucu bulunmaktadır. Bu sinir uçları “basınç, darbe” gibi mekanik uyarıları, dışarıdan gelen termal iletileri (sıcaklık değişimlerini) veya kimyasal uyarıları kaydeder. Bu sinir uçları tabii ki vücut içinden gelen sinyallere de tepki verir. Vücuttaki ağrı uyaranlarının yaklaşık %5’i farklı organlardan gelerek, cildin ve kas sisteminin sinirlerine yayılır. Bu durum bize bir kalp enfarktüsü (kalp krizi) durumunda sol kolun ve elin ağrımasının ya da safra düzensizliğinin omuz bölgesine yayılmasının sebebini açıklar. Omurganın çeşitli kısımlarından sinirlerin çıkmasına göre “farklı seviyeler = farklı segmentler”den bahsedilir. Her segmentten çıkan sinirlerle farklı organlar beslenir. Hangi segmentteki organın hasar görmüş olduğu ve hasarın hangi cilt bölgesine yayıldığı doktor tarafından saptanmalıdır. Bu konuda eğitim almış olan bir nöralterapi uzmanı hekim segmental düzensizlik diye tanımlamış olduğumuz fonksiyon bozukluğunu hemen fark eder. Sorunlu organdan kalkan sinir refleksleri yoluyla belirli cilt bölgelerinde ağrılı veya aşırı uyarılmış alanlar bu tanımlamanın yapılmasına yardım eder. Saklanmış “sessiz” hastalık süreçleri “Bozucu Alan” olarak adlandırılır. Bozucu alanlar, genellikle saklı kalmış kronik iltihaplanmaları, kronik sorunları veya sakatlanmaları gösterir. Bu hastalıklar herhangi bir belirti vermez, bu yüzden sıklıkla fark edilemez. Ancak organizma için devamlı yük oluşturur ve onu zamanla aşırı yükler. Dolayısıyla otonom sinir sisteminin işini aksatır ve önemli vücut görevlerinin sağlıklı akışının devamına engel olur. Dr. Hüseyin NAZLIKUL IFMANT = Uluslararası Nöralterapi Federasyonu Başkanı Bilimsel Nöralterapi Regülasyon Derneği Başkanı Faydalandığım Kaynaklar: • Nazlikul, H: Nöralterapi Ders Kitabı • Nazlikul, H: Nöralterapi Başka Bir Tedavi Mümkün • H. Barop’un (Çevirmen H. Nazlikul) Nöralterapi Atlası • L. Fischer’in ( Çevirmen H. Nazlikul ve Y. Tamam) Nöralterapi Kitabı • James W. NcNabb ( Çevirmen H. Nazlikul ve Y. Tamam) Eklem ve Yumuşak Doku Enjeksiyonları • Weinschenk, S: Neuraltherapie • Fıscher, L et: Lehrbusch Integrative Schmeztherapie