Tırnaklar kırılıp, saçlar neden dökülür
Dr. Hüseyin Nazlıkul yazdı...18-04-2021
Asit-baz dengesi, vücut sıvılarındaki hidrojen iyonu konsantrasyonunun dengesi anlamına gelir. Vücut sıvılarında çok az miktarda hidrojen iyonu bulunmasına rağmen, konsantrasyondaki çok küçük değişiklikler bile hücrelerdeki enzimsel tepkimeleri ve fizyolojik olayları etkileyerek bazılarını baskılar, bazılarını ise hızlandırır. Bu nedenle hidrojen iyon konsantrasyonunun düzenlenmesi homeostazisin çok önemli bir parçasıdır.
Sağlıklı bir insanın kanında 36-40 nmol/L hidrojen iyonu bulunur. Vücuttaki yüksek hidrojen iyon konsantrasyonuna asidoz, düşük hidrojen iyon konsantrasyonuna ise alkaloz adı verilir.
Kanın pH değeri 7,4 yani hafif bazik olup bu değer 7,35 ile 7,45 arasında değişebilir. Vücudumuzdaki metabolik hareketler sonucu asit oranı yükselir, ancak bunun belli bir zaman sonra yeniden normal düzeye gelmesi gerekir.
İNSAN SAĞLIĞI İÇİN ÇOK ÖNEMLİ
Bilindiği gibi tuzun yapısı sodyum ve klorid isimli iki elementten oluşur. Sodyum, potasyum, kalsiyum ve magnezyum gibi bazik özelliklere sahip mineraller, kanın asit-baz dengesini sağlamada önemli rol oynarlar.
Eğer kişi aşırı miktarda et, peynir, tatlı yiyor ve sigara, alkol, siyah çay içiyorsa kanın pH değeri asitleşir, çünkü bu besinler asiditeyi artırırlar.
Bağırsaklardaki pH değerinin 5-7 arasında olması gerekir. Yani ortam hafif asit olmalıdır. Çünkü bağırsak florasının en önemli ve faydalı bakterilerinden biri olan laktik asit bakterileri ancak bu ortamda yaşayabilir. Bağırsak florasını oluşturan bakteriler lifli besinleri parçalayarak yağ asitlerine dönüştürür. Bu da insan sağlığı için çok önemlidir. Bağırsak florası aynı zamanda B12 ve K2 vitamini gibi önemli vitaminleri de üretir. Kişi eğer lifli besinler (sebze, meyve ve kepekli un mamulleri) tüketmezse vitamin yetersizliği ortaya çıkar.
Bağırsak florasındaki düzensizlik ve değişiklik insan sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Bağırsaklardaki zehirli gaz dışarı atılamazsa sindirim salgılarına karışır ve zehirlenmeye neden olur. Son yıllarda adından sıkça söz ettiren bedendeki toksin birikiminin asıl nedeni burada yatmaktadır.
Kalp kaslarının pH’ı 6,9 yani çok hafif asitsel özellikte olmalıdır; bu değer 6,5’in altına düşerse kalp krizi ortaya çıkar.
Vücuttaki asit oranının en çok arttığı dokuların başında bağ dokusu ve lenf bezleri gelir. Asitler asitli tuzlara çevirilirken lenf bezlerinde şişlikler oluşur. Bu dokularda yapılacak olan incelemelerle, kişinin toksin yükü hakkında kapsamlı bir bilgiye ulaşmak mümkündür. Bu da laboratuvar incelemelerinin yanı sıra günümüzde artık işleyiş mekanizması daha iyi kavranmış olan kuantum fiziği sayesinde olmaktadır. Kinezyolojik inceleme, Voll’e göre elektriksel akupunktur ve Reviquant gibi ölçümler sayesinde sağlıklı bilgilere daha kolay ulaşmak mümkündür.
Aşırı derecede artmış asitlerin vücutta oluşturduğu asidoz nedeniyle mantarlar (kandida), özellikle bağırsak mantarları çoğalır. Gelişmiş ülkelerde yaşayan insanların pek çok kronik hastalığına, bağırsaklardaki mantar sayısının oransal olarak artmasının neden olduğu düşünülmektedir.
TÜM BEDENE ZARAR VERİR
Asidozla birlikte amonyak, aflatoksin ve aldehidler çoğalır ve bunlar başta karaciğer ve beyin olmak üzere tüm bedene zarar verir.
Asidoz nedeniyle periferik kan dolaşımı ve lenfatik dolaşım bozuklukları ortaya çıkar ve bunun sonucu olarak da kişide varis, lenfatik dolaşım bozukluğu ve hemoroid oluşabilir. Bu açıdan değerlendirildiğinde dolaşım bozukluğu hastalıklarında vücutta birikmiş asit fazlalığına da dikkat edilmelidir.
Şeker içeren besinler metabolik değişimler sonucu aside dönüşür. Vücut bu asitleri atmaya çalışır ve bunu başaramazsa toksinlere dönüştürerek bağ dokusunda biriktirip depolar.
Fazla yağlar, özellikle hayvansal besinlerin tüketimiyle alınanlar, asetik aside, bu da asetik asit tuzuna dönüşür. Et mamüllerindeki proteinler ise önce ürik aside çevrilir, ardından ürik asit tuzuna dönüşerek depolanır.
Asidoz nedeniyle nefes darlığı ortaya çıkar, çünkü eritrositlerin oksijeni taşımalarında ve kılcal damarların kendi görevlerini yapmalarında zorluklar ortaya çıkar.
Asidozla birlikte kanda protein de varsa kanın akışkanlığı yavaşlar, artık madde oranındaki fazlalık kanda koyulaşmaya neden olur ve bunun sonucunda organ ve hücre düzeyinde oksijenlenme bozulur.
Toksinler için harcanan mineraller saç, tırnak ve kemiklerden alındığı için kemiklerin yoğunluğu azalır, tırnaklar kırılır ve saçlar dökülür.
Bağ dokusunda yerleşmiş olan toksinler lenfatik sistemi bloke ederek bulundukları bölgenin sertleşmesine ve deride şişliklere neden olur; bacaklarda meydana gelen selülitin bu toksin birikimi sonucu oluştuğu artık bilinmektedir. Özellikle lenfatik sistemin etrafını bir ağ gibi saran vejetatif sinir sistemine bu bakımdan çok önemli görevler düşmektedir. Sorunun giderilmesinde ve tedavi edilmesinde ise nöralterapinin yeri çok büyüktür.
Asidoz nedeniyle iğne şeklinde asit kristalleri oluşur ve bu kristaller kıkırdak dokusunu tahrip eder; sonuç olarak eklemler deforme olur. Bununla birlikte diskler de beslenemez ve disk fıtığı görülür. Asit kristalleri ayrıca sinir hücrelerine batar ve sinirsel ağrılar ortaya çıkar.
Hüseyin Nazlıkul
Odatv.com