Yaşlanmayı geciktirmenin yolları

Dr. Hüseyin Nazlıkul, yaşlanmayı geciktirmenin 4 yolunu yazdı.

1. BESLENME

Besinlerin oksijen ile yanması hücrelere yaşamak için gerekli olan enerjiyi sağlar, esas beslenme budur: “Hücreye enerji sağlamak.” Beslenmemizin amacı, yaşamak için enerji temin etmektir. Vücudun ister protein, ister karbonhidrat, ister yağ olsun her türlü besine ihtiyacı vardır. Karbonhidratlar hızla yakılıp enerji sağlarken koles­terol ve yağ asitleri ise depo enerji kaynaklarıdır. Dengeli, düzenli ve alkali beslenme, kişinin yaşlanmasını geciktirecek önemli adımların başında gelmektedir.

Bilginin ömrü kısaldıkça beslenme tiplerinin sayısı artıyor. Sağlıklı yaşam için önerilmiş faydalı gibi görünen çok sayıda diyet zaman içinde kişiyi riske sokan du­rumlar yaratabiliyor. Örneğin, sadece protein ağırlıklı diyetleri değerlendirelim: Protein yakıldığı zaman atık ürün olarak ürik asit ve amonyak oluşur. Ürik asit zehirli bir asittir ve tolere edilir düzeylere kadar mineraller ile nötralize edilme­diğinde vücut için son derece tehlikeli hale gelir. Beden asiditeyi dengeleme işini mineraller ile en çok da kalsiyum ile gerçekleştirir. Kalsiyumun en bol kaynağı ke­miklerdir. O zaman uzun süreli protein diyeti yapanlar kendileri için osteoporoz riski yaratmaktadır.

Yaşlanma karşıtı beslenme, ömür boyu sürecek olan bir yaşam şekli olmalıdır. Sağlıklı ve doğal besinlerle dönüşümlü bir düzen içerisinde doğru pişirme yön­temleri ile özenli miktarlarda yenilen yemek bizi geç yaşlandıracaktır.

2. DÜZENLİ EGZERSİZ

Kişinin yaşam şekline, beden yapısına ve tabii ki yaşam koşullarına uygun egzersizi yapmak, toplam yaşam kalitesi ve yaşlanmanın geciktirilmesi için çok önemlidir. Egzersiz bir genelleme yaparsak kan ve lenf dolaşımını artırır, yağ yakımını sağlar, kas ve kemik yapısını güçlendirir, sindirim sitemine, dolayısıyla beslenmenin düzenli olmasına yardımcı olur. Bu liste daha da uzar. Burada bir önemli nokta gözden kaçmamalıdır: Sporun yaşlanmayı geciktirebil­mesi ancak spor, kişinin yaşamının içinde uzun zamandır varsa ve ömrü boyunca düzenli spor yaptıysa mümkündür.

3. CANLI SU İÇMEK

Su, hidrojen ve hidroksil moleküllerinden oluşan H2O bileşiğidir. Bu kimyasal yapının proton ve elektron yükleri hızlı reaksiyon kapasitelerinden dolayı sürekli hareketlidir. Suyun tüm dinamik moleküllerde olduğu gibi elektromanyetik bir alanı vardır. Yani iletim ve taşıma yeteneği vardır, su canlıdır. Teknolojik tıp yön­temleri ile biliyoruz ki suyun canlılığı, plastik kapların içerisinde kısa bir süre son­ra (ortalama 1-4 saat sonra) ortadan kalkıyor ve ölü su haline geliyor. Bu kitapta ve suyun faydalarını okuyacağınız tüm kaynaklarda suya ait anlatılan tüm özellikler sadece canlı su için geçerlidir. Canlı su kinetik olan (akarsu, dere, çeşme...) ve cam ya da toprak kaplarda saklanan sudur. Canlı su, hayattır!

Kandaki bikarbonatın yüksek tutulması, asidoz oluşumunu engelleyen en et­kin yollardan biridir, en etkili yolu canlı ve alkali su tüketmektir (bkz. Alkali su). Kuvvetli bir çözücü olan su, kanın %90’ını oluşturur. Besinler, vitaminler, mine­raller, atık maddeler ve ölü hücreler, kan ile taşınır. Kanın ve bağ dokusunun akış­kanlığı sağlıklı bir beden için önemlidir. İhtiyacımız olan su kilo başına ortalama 40 ml’dir.

4. NÖRALTERAPİ İLE REGÜLASYONUN SAĞLANMASI

Nöralterapi, tamamlayıcı tıp tanı ve tedavi yöntemidir. Vücudun özellikli yer­lerine yapılan bir enjeksiyon tedavisidir. Nöralterapi bu özellikleri ile bir regülas­yon yani düzenleme tedavisidir. Çünkü vücutta 3 temel dolaşımı artırır: Kan dolaşımı, lenf dolaşımı, sinir iletisi.

Bu üç dolaşım sırasıyla dokuyu besler, temizler ve daha organize komutlarla çalışmasını sağlar. Hal böyle olunca bedenin yaşlanmasına sebep olan tüm fak­törleri yavaşlatmak ya da engellemek için gerekli koşulların çok önemli bir kısmı sağlanmış olur. Bu sebeple Nöralterapi, ağrı tedavisinin yanı sıra doğal bir anti-a­ging yöntemidir.

Bu konuda ve benzer konularda daha fazla bilgi edinmek için “Antienflamatuar Beslenme Rehberi’’ kitabımdan faydalanabilirsiniz.

Odatv.com